Ergenlerde Cinsellik
Psikologlar, ahlâk gelişimi incelemesine farklı bakış açılarından yaklaşırlar
(Clouse, 1985a). Öğrenme psikolojisi, köklerini çocuğu bir tabula rasa**** ya da
yazısız boş bir levha olarak ele alan İngiliz çağrışımcı John Locke’un felsefesinde
bulur. Çocukları oldukları gibi yapan şey, sonradan kazandıkları deneyimlerdir. John
B. Watson (1931) ve B. F. Skinner (1978) gibi öğrenme psikologları, çevresel
olaylar tarafından şekillenen gözlemlenebilir davranışlar üzerinde durdular. Bir
sosyal öğrenme kuramcısı olan Albert Bandura (1965) ise, uygun modellerin
önemini vurguladı. Ahlâk gelişimi, çocuğun sorumluluk sahibi yetişkin
davranışlarını taklit etmesiyle ortaya çıkar ve toplum tarafından kabul gören
davranışlar desteklenir ve kabul edilmeyenler cezalandırılır
Humanistik psikoloji, kaynağını, çocuğu soylu bir yabani (noble savage)
olarak gören Jean-Jacques Rousseau’nun felsefesinden alır. Çocuklar, ahlâken
gelişmeye meyilli olmaları yanında, kendi kendine gelişim potansiyeline sahip
olmaları bakımından soylu; kendi yolunda gitme ve kendi kararını vermeye çalışma
bakımından da yabanidirler. Carl Rogers (1978) ve Abraham Maslow (1970) gibi
humanistik psikologlar, çocukların kendi değerlerini seçme ve kendi kararlarıyla
hareket etmelerine izin vermek suretiyle ahlâklı olma hususundaki tabii arzusunu
canlandırmayı yeğlerler. Zira ahlâkî gelişim, bir dış kaynak tarafından zorla empoze
edilmek yerine, bireyin kendi içinden gelmek suretiyle gerçekleşir.
Psikoanalitik psikoloji, kurucusu olan Sigmund Freud (1913/1949)
tarafından sunulduğu üzere, kişiye daha farklı bir metodla bakar. Çocuk bir id olarak
veya irrasyonel tutkuları ve içgüdüleri olan bir “o” olarak doğar ve tutku ve
içgüdüler tarafından zevk veren şeye ve hazza yönlendirilir. Zamanla, gerçek bir
dünyaya yönlendirilen ego veya “ben” ortaya çıkar. Daha sonra doğru ve yanlış
konularına yönlendirilen bir superego veya “vicdan” gelişir. Çocukluktan
yetişkinliğe gelişim, bir toplumda başkalarıyla birlikte yaşayabilme bakımından
daha iyi, ayrıca tutum ve davranışları denetleyen gelişen bir vicdan anlamında daha
iyi ve daha ahlâklı bir fert meydana getirmek olarak görülebilir.
Ahlâk gelişimi ile ilgili literatürün önemli bir kısmı Jean Piaget (1932) ve
Lawrence Kohlberg (1984) tarafından ortaya konulan ahlâkî akılyürütme aşamaları
üzerine vurgu yapmalarından dolayı bilişsel psikoloji ile ilgilidİsviçreir. doğumlu
Fransızca konuşan bir biyolog ve felsefeci olan Piaget, çocukları oyun esnasında
izledi; tepkilerini ölçmek için onlara ahlâkî ikilem içeren hikâyeler anlattı.
Piaget,
okula başlamadan önceki çocukların, bir davranışın iyi ya da kötü olduğunu
belirlemek için, o davranışın sonuçlarına baktıklarını keşfetti. Eğer
ödüllendirilirlerse yapılan şeyi iyi; cezalandırılırlarsa kötü olarak algılamaktadırlar.
Anne babalar ve diğer yetişkinler kuralları koyarlar ve bu kurallara uyulması
gerekir. Küçük çocuk, konu hakkında dayanabileceği bir anlayışa sahip değildir;
birisi tarafından ne söylenirse o onu yapar. Bu heteronom ahlâk, Piaget’nin
terimiyle, tek yanlıdır ve otorite konumundakiler tarafından aktarılmıştır. Çocuklar,
ceza ve ödül verme gücüne sahip kişilerce konulduğu için kurallara uymaları
gerektiğini düşünürler. Çocuğun ilk evre ahlâkı, bir tür baskı ahlâkıdır; başkasının
arzusunu sorgusuz bir şekilde yerine getirmeyi gerekli kılar.
Çocuğun ikinci evre ahlâkı, sıklıkla ilkokul düzeyindeki çocuklarda görülür
ve doğru ile yanlışı, eylemin nesnel sonuçları bakımından daha çok, olayı kuşatan
koşullar açısından anlamayı içerir. Suçlu kimselerin, sırf verdikleri zarar değil,
niyetleri de göz önüne alınmalıdır. Akran ve emsalleri bağlamında ise, yaşıtlarıyla
iyi geçinmek, otoriteye itaat etmek kadar önemlidir. Bunun yanında, kurallar
değişmeye müsait ve meyillidirler. Kurallara itaat etmenin gerekçesi, kapsamına
giren kişilerin bu kurallar üzerinde anlaşmaları ve bütün ilgililerin bu kuralları
gözönünde bulundurmak durumunda olmalarıdır. Bu otonom ahlâk, yine Piaget’nin
terimiyle, iki taraflıdır ve diğerleriyle karşılıklı rızaya dayalıdır. Bu, bir baskı ahlâkı
değil, işbirliği ahlâkıdır. Çocuklar neyin iyi ve neyin kötü olduğu konusunda kendi
düşünüş tarzlarını geliştirmeye başlarlar.
Lawrence Kohlberg, Jean Piaget’nin iki süreçli ahlâk sistemini, ilk
çocukluktan olgun yetişkinliğe kadar uzanan ardışık altı aşamalı bir sistem halinde
genişletti. Kohlberg, ergenler ve genç yetişkinler üzerinde yoğunlaşmak suretiyle
bunu gerçekleştirdi. Piaget gibi Kohlberg (1973a) de, ahlâkî gelişim sırasında ortaya
çıkan aklî ve entellektüel fonksiyonları vurguladı ve ahlâkî ikilem içeren hikâyelere
şahsın verdiği cevaplarında gösterdiği tepkilerle ahlâkî düşünme aşamasını ölçtü.
Aşamalar, değişmez, hiyerarşik ve evrenseldir. Kohlberg, pek çok insanın,
konuşmanın gerçekleştiği andaki şartlara bağlı olarak, birden fazla aşamada ifade
kullanmakta olduklarını keşfetti.
Kohlberg tarafından kullanılan anahtar kavram, doğru ve yanlışın
geleneğin ana ilkelerince belirlendiği veya toplumun kendi üyelerinden bekledikleri
şey anlamına gelen geleneksel (conventional) terimidir. Geleneksel düzey, ahlâk
gelişiminin tam ortasında yer alır ve ahlâkî muhakeme hiyerarşisinde iki ara aşamayı
(3. ve 4. Aşamaları) içerir. Muhakemesi Üçüncü Aşamada olan bir kişi iyi davranışı,
başkalarını memnun etmek ve onlara yardım etmekle eşit sayar; ailesinin,
arkadaşlarının ve komşularının beklentilerini yerine getirmesi gerektiğine inanır. İyi
insanlar, hayatlarında önemli şahsiyetlere karşı saygılı ve kibardırlar. Muhakemesi
Dördüncü Aşamada olan bir kişi, gerçek bir kavrama gücüne sahip, yasalara saygılı,
birtakım kural ve düzenlemelere isteyerek boyun eğen biridir.
Hukuk; kurallara
uygunluk ve adaleti yalnızca bize, arkadaşlarımıza ve tanıdığımız insanlara değil,
bunun yanında kendileriyle belki de hiç ilişkimiz olmayan insanlara da temin eder.
Hukuk, herkese eşit davranır; bu anlayış da, barış ve uyum içinde birlikte yaşayan
yasalara saygılı vatandaşları meydana getirir. Bilindiği gibi, kuralları olmayan,
herhangi bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmayan ve yasaları olmayan bir toplumun
varlığı mümkün değildir. Pek çok Amerikalı yetişkin, geleneksel düzeyde akıl
yürütmektedir.
Gelenek öncesi (preconventional) düzeyin başlangıcındaki (1. ve 2.
Aşamalardaki) bir kişi, iyilik ve kötülüğü eylemin fiziki sonuçlarını esas alarak
yorumlar. Kohlberg’in ilk aşaması, açık bir şekilde Piaget’nin baskı veya heteronom
ahlâk düşüncesi ile paralellik arzeder. Cezadan kaçma ve otoriteye sorgusuz itaat,
onların kendi doğruları içinde değer ifade eder.
İkinci Aşamaya doğru geçildiğinde,
Piaget’nin ikinci işbirliği veya otonomi ahlâkının bazı unsurları görülebilir.
Kurallara uygunluk, karşılıklılık, eşit paylaşım öğeleri ortaya çıkmıştır. Sosyal
etkileşim mümkün olmakta ve bu aşama, şahsın henüz karar verme sürecine
girmediği birinci aşamadan daha yüksek bir basamak olmaktadır. Bununla beraber,
kendince doğru ve yanlış, hâlâ davranışın sonuçlarına dayanmaktadır. İkinci
Aşamada kişi, iyinin insanın kendi ihtiyaçlarını karşılayan şey olduğuna inanır ve
insan ilişkileri, karşılıklılığın vurgulandığı (“sen bana iyi davranırsan ben de sana iyi
davranırım”) bir alan olarak görünür.
Gelenek sonrası (postconventional) düzey yönünde ilerleyen yetişkinler (5.
ve 6. Aşama), önceki dört aşama boyunca gelişme kaydederek, kendi şahsi
ilgilerinin (gelenek öncesi), ait oldukları sosyal gruplar ve aile tarafından konulankuralların (geleneksel) ötesini görebilme gücüne ulaşırlar. Böylece, dünyanın her
yerinde ve herkese uygulanabilecek evrensel ilkelere dayalı kararlar alabilecek bir
duruma gelirler.
Beşinci Aşama, alternatif sosyal sistemler arasında rasyonel bir
tercih yapma imkânı verir ve yeni yasaların ve düzenlemelerin yapılmasında
rehberlik sağlar. Yani, insanın hukuk için değil, hukukun insan için yapıldığını
anlama sözkonusudur. Altıncı Aşamadaki akıl yürütme ırka, millete, sosyoekonomik duruma veya ait olduğu topluma bakmaksızın, her insan tarafından değer
verilen ve saygı duyulan etik ilkelere bizzat kendi tercihi ile zorunlu bağlılığın bir
örneğini oluşturur. Bu durumda gelenek sonrası düzey, doğru ve yanlışı yargılamaya
izin verir, fakat bunu kişinin kendi çıkarları (gelenek öncesi düzey) ya da bir grub
için en iyinin ne olduğu (geleneksel düzey) açısından değil, dünyanın her yerindeki
insanların saygınlığını esas alan bir açıdan yapar.
Bu yüksek seviyedeki bir fert,
kendini davranışların sonuçlarıyla yönlendiren bir kişiden (1. ve 2. Aşama)
toplumun dediği şeyin doğru olduğuna (3. ve 4. Aşama) ve nihayet bütün insan
soyuna uygulanabilecek bütünleşmiş bir değerler kümesine sahip, kendi kendini
yöneten sosyal açıdan duyarlı ve sorumlu bir kişi (5. ve 6. Aşama) olmaya kadar
ahlâkî muhakeme açısından bir gelişim süreci yaşamaktadır. Yetişkin Amerikalıların
yaklaşık % 20’si Beşinci Aşamaya uygun ifadeler kullanmakta, %2’den daha azı ise
Altıncı aşamaya uygun düşmektedirler.
Değişik Aşamalarda Ergenler
Gençlik yılları boyunca bazı aşamalar diğerlerinden daha belirgin
olmalarına rağmen ergenler, yetişkinler gibi, ahlâkî anlayışın bütün aşamalarında
bulunabilirler.
Akılyürütme seviyesi Birinci Aşamaya denk düşen bir genç,
öğretmen bakmadığı sürece sınavda kopya çekmenin, ailesi farketmediği sürece hızlı
araba kullanmanın ya da kendisinin yaptığını bilmediği sürece kız veya erkek
arkadaşını aldatmanın yanlış olmadığını söyleyebilir. Yapılan iş, sadece
yakalanılması durumunda ve istenmeyen sonuçların ortaya çıkması halinde yanlış
olmaktadır.
İkinci Aşamada ergen, bir adım daha öteye gider, çünkü davranışın iyi veya
kötü olduğu hususunda belirleyicilerin olmasından çok, davranışın sonuçlarında
mükâfat veya cezanın olması aranır. Sınavda kopya çekmek, kötü not veya sıfır
almakla; hızlı araba kullanmak sürücü ehliyetinin iptali ile; bir arkadaşı aldatmak,
iyi ilişkilerin bozulmasına yol açmakla sonuçlanabilir. Bunların meydana gelmesi
istenmez. Bununla beraber, bir şahıs, sadece lütufla karşılık verme durumunda olan
kişilere karşı bir zorunluluk hisseder.
Öğretmen öğrenciyi dürüst olduğu için
mükafâtlandırmalı; anne-baba, eğer iyi kullanıyorsa arabanın anahtarlarını vermeli;
erkek veya kız arkadaşta sadık kalabilmelidir. Eğer başkaları kendi görevlerini
yapmıyorlarsa, artık sizin de görevinizi yapma sorumluluğunuz yoktur. Bu durumda
doğruluktan ayrılma kurallara uygun bir harekettir.
Üçüncü Aşama muhakemesi, Birinci ve İkinci Aşamalardan hızlı bir
yükselişi ifade eder; çünkü artık genç, iyi davranışı ait olduğu gruplara sadakatla bir
tutmaktadır. Başkalarının size ne yapacakları değil, sizin hakkınızda ne düşündükleri
önde gelir. Ahlâklı olma, başkalarının onayına olan ilgiyi içerir. “Birbirimizi
anlayalım”, İkinci Aşama’nın “anlaşmaya varalım”ından daha önemli olur. Pek çok ergen, kendilerini birkaç grubun veya altgrubun üyesi olarak görmektedirler. Bu
durum, bir şahsın nasıl davranması gerektiğini farklı şekillerde belirleyen gruplara
karşı bağlılık hususunda karışıklıklara sebep olabilir.
Eğer bir genç, öğretmenleriyle
ve sınıf arkadaşlarıyla iyi geçinmek istiyorsa; sınıf arkadaşları onayladıkları halde
öğretmenleri de kopya çekmesini uygun görmüyorsa, bu durumda hangi yönde
davranacağına karar vermek durumundadır. Aileler ve akranlar, “iyi” araba
kullanmayı belirleyen şeyler hususunda aynı görüşte olmayabilirler. Aile ve
akranların her ikisi de karşılıklı sorumlulukları içeren dostlukları benimsemelerine
rağmen arkadaşların kim olması gerektiği hususunda anlaşamayabilirler. Üçüncü
Aşama genellikle ergenlik öncesinde başlar ve ergenlik süresi boyunca belirgin bir
dönem olur (Hersch, Paolitto ve Reimer, 1979).
Ergen, bir toplum katmanının problemleri ile ilgilenmek durumunda olduğu
zaman Üçüncü Aşamamanın yetersizliği görünmeye başlar. Artık daha büyük bir
topluluk, ait olunan belli gruplardan önce gelir.
Ergen, herkesin uymak zorunda
olduğu kuralların varolduğunu ve temsili otoriteye saygı göstermenin de toplumun
bütün parçaları ile muhafazası için temel teşkil ettiğini anlamaya başlar. Hukuka,
sadece kendisine ve sevdiklerine menfaat temin ettiği zaman değil, tanımadığımız ve
hiç karşılaşmadığımız kişilere fayda sağladığı zaman da riayet edilmelidir.
Dördüncü Aşamadaki akıl yürütme, hız sınırına sadece kendimizi ve kullandığımız
arabada bulunanları korumak için değil, yoldaki herkesin güvenliği için dikkat
etmeliyiz, şeklinde bir anlam ifade eder. Diğer insanlar da aynen bizim sahip
olduğumuz güvenli çevre hakkına sahiptirler. Herkes kanunlara uymak ve kanunlar
tarafından korunmak zorundadır.
Yaygın olmamasına rağmen ergenler, gelenek sonrası (5. ve 6.) aşamalara
uygun ifadeler kullanabilirler (Kohlberg, 1984; Keasey, 1975). Başkalarının
tutumlarıyla uyuşmayan kendi seçtiği ahlâk ilkelerine uyma veya daha büyük oranda
vatandaşın ihtiyacını karşılayan alternatif sosyal düzen arayışı, eğer böyle bir
düşünce olacaksa genellikle ergenlik yıllarından sonra ortaya çıkar.
Ergenler bazı
kanun ve kuralların adaletli olmadığını söyleyebilir ve kanunlar çerçevesinde iş
yapsalar dahi, nükleer santraller ya da kürtaj yapılan klinikler gibi bazı kurumlara
karşı aleyhte gösteri yapabilirler. Fakat ahlâkî gelişim aşamasını belirleyebilmek için
bu ifadelerin ya da gösterilerin ardındaki akıl yürütmeye bakmak gerekecektir. Eğer
bir genç askerlik yapmak istemiyorsa, bu kararı kendi hayatını ve sağlığını korumak
(gelenek öncesi) düşüncesinden mi, savaşta çarpışma sırasında ölmenin kilise
tarafından yanlış olduğu söylendiği (geleneksel) için mi yoksa savaşın ahlâkî açıdan
kötü olduğunu kendi içinde hissettiği (gelenek sonrası) için mi vermiştir?
Doğru,
başka birtakım iyilerin aracısı olmak yerine, insanın değer ve saygınlığının bir
gereği olarak, bizzat kendi kararıyla sadece vicdan tarafından belirlendiği zaman,
böyle birinin ahlâkî muhakeme açısından gelenek sonrası veya ilkeli düzeyde olduğu
söylenebilir.
Kohlberg (1973b, 1981), psikolojik ve dinî anlama sahip 7. bir aşamanın
varlığını da kabul etmektedir. Yedinci Aşama, âlem ile bir birlik duygusu, bütün
yaratılmışların ayrılmaz bir parçası olduğu hissini içerir. Kendisini sonlu bir varlık,
yabancılaşmış ve yalnız görmek yerine bütün varlığın bir parçası, bütün hayattan birdir.
Bu yazı Buradan alınmıştır.